Profesör Selami Suma, Öğretim Üyesi, Radyolog…
Tanıyan herkes hakkında güzel şeyler söylüyor…
Eşini kaybetti; Fersun Suma’yı…
Hakkında birkaç yazı kaleme aldık…
Üzüldüğümüzü ifade edip, bir takım gerçeklere vurgu yaptık…
Ticareti tefecilik boyutuyla götürenlere ve tüccara sahip çıkmayan STK’lara, Odalara dikkat çektik…
Haklı olduğumuzu rahmetli Suma’nın eşinin beyanları ortaya koyuyor…
Dün basına yansıyan açıklamalar bu açıdan çok önemli…
Geride bırakılan mektupların içeriğine iyi bakmak lazım…
Ola ki, giderek artan bir pisliğin temizlenmesine vesile olur…
Bakın Prof. Suma aynen şunları söylüyor:
“Ben eşimi kaybettim, çok üzüntülüyüm. İçim yanıyor. Eşim ne yaptı, Erzurum’a bir yatırım yaptı. Aldığı hibeyi kaçırmadı, kumarda kaybetmedi. Son kuruşuna kadar modern bir tesise yatırdı. Fakat birtakım kişiler, bunun burayı kullanmasına engel oldular. O’nu dolandırarak çaresiz, kurumunu işletemez hale getirdiler. Erzurum’da bütün iş adamları ile ve üyesi olduğu meslek örgütleri ile görüşerek kendisine yardımcı olunmasın yönünde talepte bulundu. Ancak, hiç kimse el uzatmadı, yardım etmedi. Eşim çok onurlu bir insandı. Aylarca sıkıntı çekti, gün geldi dayanamadı. Ben eşimle bu konularda çok sık konuşuyordum. Nasıl dolandırıldığını da biliyorum. Bu anlamdaki tüm belge ve bilgileri ilgililere teslim ettik. Adaletten yardım istiyorum. En büyük güvencemiz Türk Adaleti’dir. Adaletin tecelli edeceğine inanıyorum”
***
Altı çizilecek hususları aynen daha önce biz de söyledik…
Kan emici sonradan görme tüccarlar…
Ve… Talepte bulunmasına rağmen, kayıtsız kalan meslek örgütleri…
O kadar önemli ki…
Yılların namuslu ticaret erbabını batıran, iflasa sürükleyen iki ayaktan bahsediliyor…
Sahi, nerede bu tüccarın sahibi olacak örgütler…
Niye bu tür durumlarda sesleri solukları çıkmaz bunların?
İsimlerini zikretmemize gerek yok, hangi kurumları kastettiğimiz biliniyor…
Bunların fonksiyonu sadece tüccarın aidatını almak mıdır?
Yol göstermek, düşene yardımcı olmak bunların akıllarına gelmez mi?
Yahut görevleri arasında bu hallere yer verilmez mi?
Kaldı ki, kanunen olmasa da, insani olarak kötü durumdaki ticaret erbabına yardımcı olmak asgari insanlık vazifesi değil midir?
Maalesef ciddi bir aymazlık görüyoruz…
Herkes kendi bireysel hesabıyla meşgul!
Oysa, onurundan dolayı intihar eden rahmetli Suma’ya bakmak lazım…
Bakın mektubunda nasıl da feryad ediyor…
İşine önem veriyor; ama, daha mühimi Erzurum ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti öncelikli bakıyor…
İşte söyledikleri:
“AB standartları kalite belgesine sahip bu tesis işletildiği sürece bütün borçlarımı ödeyecek güçteydim. Bu proje benim şirketimin değil bütün hemşerilerimindir. Tesisimin önündeki bayrakların bu kötü niyetli insanlarca indirilmemesi için çaba veriyorum. Ailem ve Allah beni affetsin. Belki benim gidişimle insanlar huzur bulur. Kötü insanlarla adalet nezdinde uğraşmak için para lazım. Biz de para kalmadı. Erzurum’a hizmet etmek için Türkiye’nin en büyük projesini hazırladık. Vicdanım ve yüreğim artık gelinen noktaya dayanmamaktadır. Ailem ve zarar verdiğim herkesten özür diliyorum. Onurlu bir yaşam sürdürmeye çalıştım, çok yoruldum. Borçlarımı ödememe rağmen direndim. Dostlarımı çok seviyorum. Borçlarımı ödedim ama anapara dışında para istediler. Şirketim ve ülkem bu tesisi yürütemediğim zaman AB, Sayıştay’ında yargılanacak. Lütfen bu güzel tesisi yaşatmak için yardım edin. Sağlığımda bulamadığım yardımı belki şimdi verirsiniz. Bu tesis Erzurum’undur. Sahip çıkın herkese yeter.”
***
İnsanın içi sızlıyor; ölüme giderken taşıdığı yüksek duygulara bakar mısınız?
AB fonlarından aldığı paradan ötürü, ülkem AB mahkemelerinde yargılanacak diye dertleniyor…
Tam bir dadaş kızı…
Onu bu sona itenler elbet hak ettiklerini bulacaklardır…
Ne ki…
Topyekün bir mücadele zemini oluşmazsa, bu kan emici insanlıktan nasipsizler daha çok can yakarlar…
Ve tabii, vurdumduymaz mesleki örgütler, STK’lar da, “örtki ölem” demeye devam ederler…
Bir sualle kapatalım; 24 Nisan’dan bu yana, bu olayla ilgili hiçbir STK’dan en küçük bir ses duydunuz mu?