Ramazan mübarek ay; iman ediyorsanız ruhlarınız da arınmış oluyor bu zaman diliminde…
Ne ki, sevimsiz bazı gelişmelere de şahit oluyorsunuz…
Üstelik her Ramazan’da…
Önceki dönemleri bilmiyoruz da…
TV sayısı arttıkça bu hoş olmayan görüntüler de devam edeceğe benziyor…
Dine yeni format atma girişimlerinden bahsediyorum…
İnorganik hale dönüştürme gayretleri…
Kim mi yapıyor?
Elbet ilahiyatçılar!
Koca koca prof’lar!
Entellektüel…
Aydın etiketli zat-ı muhteremler…
İşi öylesine abartanlar çıkıyor ki içlerinden…
Haccı istendiği bir zaman dilimine çekenlerden tutun da…
Oruç’un serin aylarda tutulmasına cevaz verenine kadar…
Meşhur Bektaşi benzetmesinde olduğu gibi…
Hani sormuşlar ya Bektaşi’ye İslamın şartı kaç diye…
Bir deyip, cuk oturtmuş cevabı…
“Hac’la kurbanı siz kaldırdınız…
Oruçla namazı da biz…
Geriye ne kaldı…
Kelimeyi şehadet!”
Geldiğimiz nokta budur vallah!
Utanmasalar onu da bir şekle sokacaklar!
***
Rahmetli dedemin ilmi yoktu…
Erzurum’un (Altınbulak) Tivnik köyünde doğup büyümüştü…
Okur yazar da değildi…
Hele prof filan hiç dinlememişti…
Ama…
Öyle kavi bir imanı vardı ki…
Seher vakitlerinde döktüğü gözyaşlarıyla yakarışlarıydı onu mümin safına sokan…
Tevil bilmezdi…
Doğruya doğru, eğriye eğri diyen bir meşrepteydi…
Samimiydi…
Şefkat yüklüydü…
Bize öğrettiklerine bakar mısınız?
Kimin kulusun?
Allah’ın!
Kimin ümmetindensin?
Hz Muhammedin!
Kimin milletindensin?
Hz İbrahim Halilullah’ın!
Dinin ne?
İslam!
Kitabın?
Kuran!
Kırk kulaç kuyunun dibinde ilk ezanı kim okudu?
Bilal-i Habeşi Hazretleri!
…..
32 farzı da öğretmişti…
Edillei Şeriyeyi de…
Yerin altını üstünden çok düşünürlerdi onlar…
***
Devir değişti…
Her şeyde olduğu gibi inançta da inorganik dönem başladı…
Ağzını açan yeni bir din icat ediyor…
Kimi çıkıp diyor ki…
Aman ha ilahi okumayın dinde bu yoktur!
Kimi, camide peygamberimizin ismi, halifelerin isimleri olması zinhar doğru değil…
Hele şefaatten bahsetmek, aman aman!
Türbe ziyaretlerini söylemeye bile gerek yok!
Oysa…
Binyılı aşkın süren bir kelam, fıkıh, tefsir, hadis, tasavvuf serüveni var…
Yazılmışlar, söylenmişler…
Hiç ama hiçbirinin nevzuhur allamelerce kıymeti harbiyesi yok…
Doğrusu bıktık bunları duymaktan, dinlemekten…
Sadece ruhumuzu sıkmıyor…
Cinnet düzeyine taşıyor bizi…
Hele koca İslam Peygamberinden bahsederken istifini bozmadan ahkam kesenler yok mu?
Zıvanadan çıkarıyorlar resmen…
Her şeyi biliyorlar…
Uzatmayalım…
Son on gün içindeyiz…
Mağfiret iklimi…
Kapatalım şu tv’leri filan da…
İstiğfar ile birlikte tövbe edelim tövbe…
Hem bu konuda serlevha bir öğreti de var…
Kayda geçelim…
“Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”