Bir büyük hastalığımız var ki… Bizdeki kadar başka bir millette yoktur diye düşünüyorum.
Gıybet, dedikodu, iftira.
Hele siyaset zemininde olanı var ya… Allah korusun insanı çileden çıkaracak ölçülere varıyor. Önümüzde yerel seçimler var! Nere gitseniz gıybete, kime kulak kabartsanız iftiraya şahit oluyorsunuz. Oysa, ne büyük bir günah ki.
Fakında değiliz, ama kim bu hastalığa düçar olmuş iflah olduğu görülmemiş.
Buna ilişkin Arif Akpınar Bey çok güzel bir yazı kaleme almış.
Uzatmadan paylaşalım.
Ola ki, bir kişinin de olsa kulağında kalsa fayda olur…
***
“Çetin günahların kolay insanı olmak ne kadar da talihsizliktir. Bunlar altından kalkamayacakları günahların altına su içer kolaylığıyla girerler.
Sıradan her imanlı insan bilir ki kul hakkı Allah'ın affetmeyeceği günahlardandır. İnsanın insana zulmünün kısmen çözümü de vardır, helalleşmek. Ancak öyle kul hakları vardır ki helalleşmek de pek mümkün değildir.
Günümüzde bu hastalıklı hal o kadar yaygınlaştı ki insanlar bunun kötü olduğunu bile düşünmez oldu. Zaten şeytanın en büyük tuzaklarından birisi günahı sıradanlaştırmak değil midir?
Bu affedilmez suçumuz nedir?
Zemmetmek, yani itham etmek, yani gıybet etmek, son tahlilde iftira etmek…
Günümüzde kimi ham habalak insanlar, kendini kurtarmış ve günahlardan arınmışlık edasıyla kolaylıkla; ‘‘Falan millet, falan topluluk, falan cemaat, falan tarikat, falan partinin insanları söyle-böyledir!'' diyebiliyor.
Böylesine iddialı sözleri söylemek, biraz cahil cesaretine sahip olmayı gerektirir. Eğer bu insan kendisine; ‘‘Benim zemmettiğim topluluğun çoğu ya böyle değilse!'' sorusunu sorup cevabını da samimiyetle verebilse ürperir. Çünkü itham ettiği o topluluğun üyeleriyle tek tek helalleşme imkanının ihtimal dairesinde olmadığını anlar!
Ne hüzün ki bu hastalıklı hal, imanlı denilen insanlarda da bir hayli yaygın durumda. Kendisini Allah adına konuşmaya yetkin, O'nun dininin tek doğru bilicisi gören kimileri kalkıp; ‘‘Bu falan partinin, falan mezhebin, falan topluluğun, falan cemaatin, falan tarikatın müntesipleri hep şöyle, hep böyle!'' diyebiliyor. Üstelik bunu gıybetin ve iftiranın büyük günahlardan ve ‘‘kardeşinin etini yemek'' gibi olduğunu bile bile söyleyebiliyor. Oysa karşısındakinde gördüğü eksiklik, kendi işlediği günahtan çok daha masum kalmaktadır. Bu kişiler sonra da kalkıp; ‘‘E öyle değil mi? Ben bunları onların yüzüne de söylerim!'' gibi, özrü kabahatlerinden büyük bir savunmamın içine girebiliyorlar.
Zaten söylediğin doğruysa gıybettir, değilse iftiradır. Sen neyin savunmasını yapıyorsun ki?
Bundandır ki bir gurubu, bir cemaati, bir mezhebi, bir toplumu toptan suçlayan, zemmeden insanlardan her zaman uzak durmaya çalışmışımdır. Çünkü o insanların, kişiyi işledikleri o büyük günah bataklığının içine çekme durumları vardır.
Son zamanlarda bu kişilerin en fazla fütursuzca at oynattıkları yer soysa medya arenasıdır. Bu klavye ve günah kahramanları, yüzlerinin görünmemesini fırsat bilerek önlerine geleni zemmetmekte, kendilerinden olmayan hemen herkes hakkında yaftalamalarda iftiralarda bulunmaktadırlar. Bu kişilerin sosyal medyadan fısıldadıkları iftiralar maalesef toplumumuzun bir kesimi tarafından hakikatmiş gibi kabul ediliyor ve toplum olarak kirleniyoruz.
Siyaset arenası canlanırken bu sosyal medya kahramanlarına dikkat etmek lazım. Bu karanlık ruhların ruhumuzu yıllardır fazlasıyla kirlettiği bir vakaa. Bizim şunun bunun eksikliğini aramaya değil toplum olarak toplu bir ruh guslüne ihtiyacımız var. On Muharrem hürmetine buna çok ihtiyacımız var. Zira biz doğru olursak fitneciler hiçbir zaman bu topluma zarar veremezler.”